top of page

Duruşunu son nefesine kadar savunmak: Selahattin Demirtaş



Türkiyeli kürt, insan hakları savunucusu, Orta Doğu’nun en ilerici partisi HDP (Halkların Demokratik Partisi)’nin karizmatik yöneticisi Selahattin Demirtaş, 4 Kasım 2016’dan beri Türkiye’de tutuklu ve 142 yıl hapis cezası ile karşı karşıya.


Yayıncı Emmanuelle Collas, Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde yazdığı toplu öykülerinden oluşan Seher adlı kitabını yayınladı. Bu kitap saygın “Montluc Résistance et Liberté” (“Montluc Direniş ve Özgürlük”) ödülünü aldı. France-Kurdistan derneğinden Sylvie Jan ve Michel Laurent ödülü Demirtaş’ın eşine vermek üzere Türkiye’ye gittiler. Ancak bunu yapamadan gözaltına alınıp Fransa’ya gönderildiler.


France-Kurdistan derneğinden Sylvie Jan ile mülakat.


Selahattin Demirtaş’ın tutuklanma nedenlerine birkaç kelime ile değinebilir misiniz?


Selahattin Demirtaş, Tayyip Erdoğan’ın kara koyunudur. Çok kısa bir süre içerisinde, türk siyasi sahnesinin en karizmatik muhalif lider oldu. Demokrasi, ekoloji, türk halkı ile diğer bireyler, kadınlar ile erkekler arasında eşit haklar gibi evrensel değerlerde bir araya gelen, tüm Türkiye için alternatif bir siyasetin taşıyıcısıdır. Demirtaş kendisini feminist olarak tanımlıyor ve eşcinsellere ve trans bireylere açıkça destek vererek tabuları yıkıyor. O tüm kuşaklar için bir umut ışığı olmuştu, çünkü barış istiyordu, çünkü türk-kürt çatışmasına siyasi bir çözüm bulmak istiyordu. Tutuklanması 2016’nın ağustos ayında meydana gelen ve kendisinin de kınadığı, “teröre karşı mücadele” adı altında binlerce yıllık hapis cezalarının verildiği darbe teşebbüsünün ardından gerçekleşti.


Selahattin Demirtaş’ın eşine “Montluc Direniş ve Özgürlük” ödülünü vermek için gittiğiniz Türkiye’de ulaştığınızda sizce neden tutuklandınız?


Havaalanında kapalı olarak tutulduğumuz kırk saat boyunca polisler eşime ve bana hiçbir açıklama yapmadılar. Oradaki arkadaşlarımız bize bir avukat ayarladılar ve “kamu düzenini tehdit” ettiğimizi öğrendik. Bu gülünçtü ama bir şeyi unutmamıştık. 2017’de gerçekleşen seçimler sırasında eşim bir grup uluslararası gözlemciyle birlikteydi ve polis kontrolünden geçmişti. Pasaportlarına iki saat boyunca el konulmuştu ve daha sonra pasaportlar geri verilmişti. O zaman fişlenmiş olduğunu anladık. Bugün Türkiye’de herkes şu ya da bu sebeple fişlenmiş durumda. Hayal etmesi güç fakat bugün türk toplumu, askeri güçlerle, nefret dolu polisiyle, özel milisleriyle, muhbirleriyle soruşturulan, gözetlenen bir toplum. Türk ya da Kürt olsaydık hapse girmiş olurduk. Avrupalı ve Fransız olarak ülkeye girişimiz yasaklandı. Umarım bu son derece haksız yasak kısa zamanda kalkar.


Bugün Selahattin Demirtaş’ın morali nasıl?


Demirtaş’ın kitabı Seher yazdığı her şey gibi, duruşunu onun değişiyle “son nefesine kadar” savunmaya kararlı bir insanı bize gösteriyor. O ömrünü barış ve adalete adamış bir kesimden geliyor. Bunu saygıyı hak eden ve ve dünyanın her yerinde yükselerek onu bugün Nobel Barış Ödülü adaylığına götüren büyük bir vakarla üstleniyor.


Her gün yazıyor, resim de yapıyor, böylece tanık olduğu kültürel susuzluğa

insanlığın ortak mirasına bir çizik atıyor ve dışlandığı dünya ile dayanışma bağını sürdürüyor. Yazmak bilincin ve iradenin yıkımını reddederek bu yasaklı zamanı yaşayan bir zamana dönüştürmektir. Onun intikam ya da nefret duygusu yok ama insanlıkla sıcak bir dayanışma duygusu var.


31 Mart’taki oylara göre 2002’den beri iktidarda olan İslamcı AKP, İstanbul ve Ankara gibi stratejik şehirleri kaybetti. Bu yenilgiyi nasıl okumak gerekir?


Erdoğan’la birlikte Türkiye sayısız faşist unsurun yer aldığı bir tek adam rejimine dönüştü. Ülke son derece ciddi bir ekonomik krize batmış durumda. Türkiye’de Suriye’nin kuzeyinde kürt halkına karşı sürdürülen savaş yıkıcı ve çözüm değil. Binlerce aydın, iş insanı, öğrenci, gazeteci Türkiye’yi terk etti ya da gidecek yer arıyor. Toplum baskı altında. Bu sonuçlar, toplumun, onun soluk alma arzusu ile herkesin sıkışıp kaldığı çıkmazdan kurtulma arzusunu açık bir şekilde hissettiriyor. Erdoğan için İstanbul’da ve Ankara’da kaybetmek, içeride olduğu kadar uluslararası alanda da sembolik olarak çok büyük bir kayıp. Bu yenilgi aynı zamanda HDP’nin muhalif partilerin daha yüksek oy alabilmesi için aday çıkarmayarak Erdoğan’a karşı mücadele edebilecek adaylara bu fırsatı vermek üzerine kurduğu seçim taktiğine dayanıyor. Bunlar sosyal demokrat, liberal, milliyetçilerle pek makul olmayan yakın bağları olan adaylar olsalar dahi, esas olan bu tek adam rejimini yıkmaktı. Demirtaş’ın kendi sözleriyle söyleyecek olursak "Burnunuzun direği sızlayarak da olsa gidin oy verin." HDP’nin son derece büyük bir baskı altındaki kürt bölgelerinde dikkat çeken sonuçlarını da not etmek gerekir. Tüm yöneticilerinin ve aralarında milletvekilleri, belediye başkanları ile binlerce seçilmiş üyesinin cezaevinde olmasına rağmen, zorla yerlerinden edilmelerine, cebren demografik değişiklikler yapılmasına, ifade özgürlüğünün ve seçim kampanyası yürütmenin yasaklanmış olmasına, ciddi yolsuzluklara rağmen 3 büyükşehir, 5 il ve 50 ilçede seçimleri kazandı. Kadın hakları ve özgürlükleri konusunda genel bir gerilemenin söz konusu olduğu bir ortamda, belediyelerin başına eşit haklara sahip bir kadın ve bir erkek getirilmesi prensibine dayanan eş-başkanlık sistemi sayesinde HDP 58 kadının seçilmesini sağladı. Türkiyedeki diğer tüm partilerdense toplanma bir kadın seçildi.


Erdoğan’ın idaresinde 16 yıldan sonra sivil toplumun gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?


Uygulamada sivil toplum tıkanmış durumda, her türden binlerce dernek kapatıldı. Sivil toplum neredeyse sadece terörle birlikte anılıyor. İstanbul ve diğer kentlerde 8 Mart vesilesiyle yapılan son derece etkileyici gösterilerin tanıklığında soruyorum, sivil toplum nasıl gelişecek? buna umutla hatta bunun da ötesinde inançla yanıt verebilirim. Bu kabustan kurtulmanın uzun bir yol olma ihtimali var, ancak uluslararası vicdan işin içine girer dünya dayanışma açıklamasında bulunursa her şey ivme kazanabilir. Biz kendimizi buna adıyoruz. Bu nedenle Selahattin Demirtaş’a verilen Montluc ödülü çok önemli. Öyle ya da böyle bu ödül ona ulaşacak. Eğer bu Diyarbakır’da eşiyle olmayacaksa Paris’te olacak. Yakında onun özgürlüğünü kutlayacağımıza inanıyorum, umalım ki olabildiğince çabuk olsun.

Mülakat : Adélaïde Fabre

Seher, Selahattin Demirtaş, Dipnot Yayınları

Tercüme: Damla Subaşı

Articles récents
Archive
bottom of page